Sayfa 5 / 6

Katılımcı: Bazı yorumlar yapmak, MGK’nın yapısı ve karar mekanizmaları konusunda bazı eksiklikleri tamamlamak istiyorum. Karar mekanizmaları yapısı içinde mutlaka bahsedilmesi gereken unsurlardan biri, Genelkurmay Başkanlığı’nca atanan bir albayın başkanlık ettiği İç Güvenlik Grubu’dur. Bu grup ilk aşamada araştırmadeğerlendirme dediğimiz yapının bir parçası olarak kuruldu. 2005 yılında bu grup ArDe’den alınarak Milli Güvenlik Kurulu içerisindeki, yine askerlerin yönetiminde olan Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Daire Başkanlığı’na bağlandı. İç Güvenlik Grubu’nun ilgilendiği konular terör, iltica gibi her türlü manipülasyona, yoruma açık, askeri mantıkla okunmaması gereken konulardır ve bu grup askeriyenin altındadır. Bunu belirtmenin önemli olduğunu sanıyorum. İkincisi, TİB’in kaldırıldığını söylediniz. TİB Milli Güvenlik Kurulu kararıyla kaldırıldı, ama bu arada İçişleri Bakanlığı’na bağlı “toplumla ilişkiler büroları” kurulacağı söylendi. TİB’in askeri üyeleri bugün Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde aynı görevi yapıyor. Milli Güvenlik Kurulu kararlarının artık o kadar etkili olmadığı söylendi. Belki bunu tersten okumak gerek. Bugün gerek irtica tartışması olsun, gerek Kıbrıs konusu olsun, siyaseten yapılan her şeyde Milli Güvenlik Kurulu’nun bir yorumu vardır; MGK bildirilerine bakıldığında da bunu görüyorsunuz. Kuzey Irak örneği verildi. Kuzey Irak’ta da politika değişikliği zaten askerin sivillerle ortak taleplerine dayalıdır. Meseleyi böyle okumak gerektiğini düşünüyorum.
Katılımcı: Türkiye’deki siyasal alanın oluşumu hangi etki altında gerçekleşiyor? Bizim önümüze çok doğru insanlar, çok doğru yapılar sunuluyor da bu topraklardaki insanlar bunlar arasından doğru seçim yapamıyor mu, yoksa zaten sivilleşmeyi önleyen yapıları mı diziyorlar önümüze? Bu soru cevaplandığında birçok sorununun çözülmüş olacağını düşünüyorum. Katılımcı: Eğer toplum olarak gerçekten demokratikleşmek istiyorsak, bu, hem sivil hem askeri alanda ya da askerin sivile olan etkisi anlamında eşgüdümlü gitmelidir. Örneğin EMASYA kim tarafından kontrol ediliyor? Bizim hakkımızdaki bilgiler nasıl toparlanıyor? Bir vatandaş olarak, telefonların dinlenmesi beni çok rahatsız ediyor. Bunu kim denetleyecek? Kendimi güvende hissetmiyorum, bu güveni açıkçası sivillerden de alamıyorum. OYAK’ın vergi muafiyetlerinden söz edildi. Türkiye’nin ekonomik olarak en geri kalmış bölgelerinde, mesela Gümüşhane’nin dağ köylerinde herkes vergisini ödüyor, ama Güneydoğu bütün vergilerden muaf. Bu da milletin sırtında bir yük. OYAK’ın muaf olduğu vergiler de bizim sırtımızda yük olabilir, ama Güneydoğu’nun daha büyük bir yük olduğunu düşünüyorum bu konuda. Bana kalırsa vergi muafiyetleri her alanda kaldırılmalıdır. OYAK üyelerinin maaşlarının yüzde onunun kesildiği ve daha sonra emeklilerin çok yüksek maaşlar aldığı belirtildi. Bunda bir sıkıntı olabilir, fakat şöyle düşünüyorum: En azından kendi maaşlarından kesilen vergiler yine kendilerine gidiyor. Ama bizim maaşlarımızdan kesilen vergiler sayesinde, mesela bir RTÜK üyesi yirmi milyar maaş alabiliyor. Resmi rakam beş-altı milyar gibi görünse de döner sermaye, toplantı katkı payı, huzur hakkı gibi ekler ve üç milyar liralık kira yardımıyla astronomik bir rakama erişiliyor. Asgari ücretin beş yüz lira civarında olduğu ülkemizde bir devlet memurunun bu şekilde maaş alması ve bunların hepimizin vergilerinden kesiliyor olması da bir problem bence demokratikleşme anlamında.