Samsun
+3...+13° C

SSB TV

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Ali Bayramoğlu: Evet, İsmet’in söylediği doğru. Türkiye gibi askeri vesayet toplumlarında meselenin siyasal, hukuksal, toplumsal, tarihsel bir dizi boyutu vardır; ordu konusu adeta başlı başına bir disiplin oluşturur. Dolayısıyla burada hepsinin altını çizmemiz, tüm bu boyutları belirtmemiz mümkün değil. Özerklikleri sayarken “idari özerklik” çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın bir mıknatıs görevi yaptığını ve askeri yargı yapısının da oraya bağlı olduğunu söylemek istedim. Belki bunu biraz açmak gerekir. Türkiye’de askeri vesayet düzeyinin en önemli araçlarından biri, iki başlı bir yargı düzeyinin, iki başlı bir devlet sisteminin mevcudiyetidir. Yüksek Askeri İdare Mahkemesi’nin varlığı bu açıdan belirleyicidir. Bu mahkeme askeri danıştay fonksiyonunu yerine getirmekte, bireyin devletle olan ilişkilerinde asker ile sivili birbirinden ayırmakta ve askeri yargı makamını Genelkurmay başkanına (sicil amiri) kılmaktadır. Üniversiteler ise bence fiili alana girer. Üniversite-ordu ilişkisi yeni bir ilişki değildir. 27 Mayıs’ta Sıddık Sami Onar’ların, Tarık Zafer Tunaya’ların aktif darbe çağrıcılığı yaptıkları, askerle el ele verdikleri, kurucu meclisin üyesi oldukları, anayasayı yaptıkları bilinir. 1980’de kimi öğretim üyelerinin 1402’lik olması, asker emriyle üniversiteden atılmaları diğer öğretim üyelerinin ihbarıyla olmuştur. Bir dizi benzer hadiseyi tartışabiliriz, ama asıl önemli olan ve bugüne yönelik olarak kalıcı nitelik taşıyan 28 Şubat sonrası Genelkurmay’ın doğrudan doğruya üniversite idari bilimleriyle ilişki kurmaya başlamasıdır. NATO ve ABD’yle ilgili bir arkadaşımız soru sordu; onu cevaplamaya çalışayım. Bir kere bir değişim yaşandığı kesin. Hızlıdır, yavaştır, sorunludur, sorunsuzdur, bunu bir kenara koyalım; her değişim sorunludur. Her değişim, değişen şeye referansla, onun gücüne referansla kendini bir miktar yeniden üreterek yaşanan bir süreçtir. İkincisi, hiçbir değişim çok hızlı olmaz, gerçekten değişimden söz ediyorsak. Dolayısıyla Milli Güvenlik Kurulu etrafındaki tartışmaları da bu çerçevede algılamak istiyorum. Ve benim için önemli olan, şu aşamada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sistem içerisindeki yeri etrafında yaşanan değişimlerdir. Çok yol var, yapılacak çok iş var, fakat temel taşların burada yerinden oynadığını göz ardı etmemek gerek. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu iki işlev içerir, bunlardan biri kurul, diğeri sekretaryadır. Sekretaryanın en önemli işi fiili anlamda devlet içinde bilgi tekelini elinde tutmaktır. Bu tekelin kırılması, en azından bu tekelin kırılması yönünde adımlar atılması değerlidir. Bir diğer değişiklik ordunun bizatihi içinde yaşanmaktadır. En azından şöyle söyleyebiliriz: Bush döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’nin komşusu olması, daha sonra Kuzey Irak’ta meydana gelen oluşumlar, şu anda dünyada esen rüzgârlar elbette Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendine yeniden bakmasını kaçınılmaz kılmıştır. Özellikle Kürt sorununda Türkiye’deki ana politika değişimi, askerin değil sivilin taşıyıcı haline gelmesi biraz da bu araçla gerçekleşebilmiştir. Bir değişim yaşanmaktaysa, bunda sadece bir siyasi parti ya da toplumsal dalganın değil, o dönemin uluslararası bölgesel konjonktürünün de önemli bir rolü vardır. Dediğim gibi, Türkiye’nin Silahlı Kuvvetler’inin Kuzey Irak’ta caydırıcı güç olmaktan daha dengeli güç olmaya doğru gidişi ve ana karar mekanizmalarında askercil olanı yerini biraz olsa da siyasala bırakması bu açıdan çok önemlidir. Ayrıca bu kadar büyük bir baskı, değişim baskısı varsa, Silahlı Kuvvetler içerisindeki subayın en azından benim kadar soru soruyor olduğunu düşünüyorum. Bu önemli bir meseledir. Süleymaniye’de yaşanan hadiseden, yani askerin başına çuval geçirilmesinden sonra, şöyle bir hatırlayalım Türkiye’deki tartışmaları. Kimi generaller Amerika ve NATO konseptlerine referansla oluşan bir ordu anlayışının yerini başka bir şeye bırakması arayışına girmiş, daha ulusalcı bir dil, yeni bir savunma konsepti, yeni bir ittifak arayışı karşımıza çıkmıştır. 2003-2004’te ordunun çeşitli kademeleri arasında yaşanan gerilimin temelinde bunun yattığını ve bu noktada da önemli bir tasfiye yaşandığını bugün biliyoruz. Ergenekon etrafındaki gelişmelere baktığımız zaman, bizzat Silahlı Kuvvetler’in içerisinde kimi yeni çatışmaların olduğuna dair çok kuvvetli deliller ortaya çıkmaya başlamıştır. Şu ana kadar dört subay, albay, yarbay ve altı kendi amirlerine suikast yapmak iddiasıyla ve silahlarla, belgelerle gözaltına alınıp daha sonra tutuklanmıştır. Poyrazköy’de bulunan silah depoları, Kafes operasyonunda ele geçen belgeler, Hrant Dink dahil, operasyonlar yapmaya yönelmek ve bizzat kendi amirallerine yönelik bazı operasyonları da varsaymak eğilimini göstermiştir. O zaman şunu söyleyebiliriz: Hilmi Özkökvari bir konsept ile Kılınçvari bir konsept arasında gidip gelen bir geniş yelpaze mevcuttur, bu da içeriden yaşanan bir değişim işaretidir.



Çevrimiçi Ziyaretçi

16747 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Köşe Yazarı



Son Köşe Yazısı

Köşe Yazarı



ANKET

Oyak çalışanlarından memnunmusunuz
  • Toplam oy: (0%)
  • Toplam oy: (0%)
Toplam oy:
İlk oy:
Son oy:

ANKET

OYAK'ta yolsuzluk yapılıyor mu?
  • Toplam oy: (0%)
  • Toplam oy: (0%)
Toplam oy:
İlk oy:
Son oy:

ANKET

OYAK nemasından memnunmusunuz
  • Toplam oy: (0%)
  • Toplam oy: (0%)
Toplam oy:
İlk oy:
Son oy:

ANKET

OYAK yatırımlarından memnunmusnuz
  • Toplam oy: (0%)
  • Toplam oy: (0%)
Toplam oy:
İlk oy:
Son oy: