Sayfa 6 / 7

Mali otorite konusunda da bu özerkliği kırmak için adımlar atılmış, yasa değiştirilmiş, askeri harcamalar ve askeri mallar denetime tabi kılınmıştır. Milli Güvenlik Kurulu Kanunu’nda yapılan değişiklikler son derece önemlidir; zira askerin çeşitli kurumlardaki temsili varlığını yapıdan kaldıran düzenlemelere gidilmiştir. Bunun dışında idari özerklik konusunda hiçbir adım atıldığı söylenemez. Yüksek Askeri idare Mahkemesi henüz varlığını sürdürmektedir. Merkezileşme konusunda ordunun içerisindeki merkezi yapıya ilişkin hiçbir adım atıldığı söylenemez. Bununla birlikte kabul etmek gerekir ki, hâlâ yasal ve anayasal düzeyde alınacak çok yol vardır ve Türkiye sivilleşme sürecinin henüz başındadır. Yönetmelik ve protokoller katmanındaki en önemli gelişme MGK’nın gizli yönetmeliğinin şeffaflaştırılması ve bu yönetmelikteki yasayı aşan icrai yetkilerin kaldırılmasıdır. Ama yönetmelik ve protokollerin baskın işlevlerine ilişkin bakış ve yapıda genel sistematik bir değişiklik olmamıştır. Nitekim yasaları aşan birçok gizli ve açık yönetmelik varlığını sürdürmektedir. Jandarmayla ilgili yönetmelik boşluğu devam etmektedir. EMASYA’ya ilişkin de bir adım atılmamıştır. Bunlar ciddi karanlık noktalar oluşturmaya devam etmektedir. Fiili alana gelince, fiili alan belki şu anda yaşadığımız en hareketli alan olarak, Silahlı Kuvvetler ile sivil iktidar arasında gerginlikler ve karşılıklı taktik salvolara tanıklık yapmaktadır. Asker ile sivil arasındaki politik düzeyde ya da güç ilişkileri düzeyindeki ilişkiler bugün özellikle Ergenekon davası etrafında yaşanmaktadır. Bugün itibariyle bakıldığında alanı daralan bir asker, alanı genişleyen bir iktidar görüntüsü vardır. Toplumsal düzey açısından bakınca askeri vesayetin karanlık tuğlalarının ortaya çıkıyor olması ordunun en önemli yakıtı olan toplumsal meşruiyet, toplumsal destek ihtiyacını önemli ölçüde kırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sadece siyasi işlevi değil, askeri işlevi de tartışılır bir noktaya gelmiştir. Bu, dolaylı olarak askerin devlet içerisinde tuttuğu alana ve resmi politikalarının oluşum mekanizmalarına yönelik bir eleştirinin doğmaya başlaması demektir. Ancak tekrar edeyim yol uzun. Askeri vesayet rejiminden arınmak çok kolay değil. Arjantin, Brezilya gibi örnekler yirmi beş-otuz yıl boyunca yol aldı ve radikal önlemlerle bu işi becerdi. Türkiye bu yola daha yeni çıktı ve önümüzdeki dönemde ufuğun açık olduğunu düşünüyorum. Çizeceğim çerçeve böyle.
Cengiz Çandar: Diğer arkadaşlara geçmeden önce soru cevap bölümünde gündeme gelme ihtimali bulunan bir konu olmakla birlikte, burada çizilen gayet çarpıcı çerçeveyi tamamlamak bakımından şimdiden bir soru yönelteyim. Ortaya çıktığı andan bu yana, yani yaklaşık on bir yıldır EMASYA üzerine yazıyorsun ve daha o zaman dikkat çekmiştin. işin ilginç tarafı, EMASYA 28 Şubat sürecinde dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a imzalattırılarak gündeme gelmişti ve yine gayet iyi hatırlıyorum, Erbakan gittikten hemen sonra, Mesut Yılmaz hükümetinin üçüncü günü içişleri Bakanı tarafından imzalandı.
Ali Bayramoğlu: Evet, Başbakanlık Kriz Masası Yönetmeliği konusundaydı.