Sayfa 2 / 7

Devlet Geleneği Geleceğe Dair Genel Bir Çerçeve Ali Bayramoğlu : Türkiye’de ordunun rolünün, askeri vesayet geleneğinin nasıl bir temele dayandığının, bu yerleşik yapıya oranla nerede olduğumuzun, nasıl bir değişim geçirdiğimizin, nasıl bir tartışma içinde yer aldığımızın altını çizmeye çalışacağım. Bizim askeri vesayet geleneğimizle ilgili benim sık kullandığım iki kavram vardır. Bunlardan birincisi “özerklik” kavramıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri siyasal sistem içinde, daha doğrusu devlet sistemi içerisinde yasal bir destekle özerk bir konuma sahiptir. Bu özerk konum üç temel özerklik, alt özerklik tarafından desteklenir. Birinci alt özerklik mali özerkliktir; Türk Silahlı Kuvvetleri kendi bütçesini, kendi harcamalarını, siyasi iktidardan, yasama organından ve denetim mekanizmalarından azade bir şekilde hazırlar. ikincisi idari özerkliktir; iç yapılanma, iç denetim mekanizmaları tamamen içe kapalı bir şekilde düzenlenmiştir. Üçüncüsü politik özerkliktir; asker-sivil ilişkileri arasındaki yetki-sorumluluk mekanizmasının kâğıt üzerinde kalmasından, Genelkurmay Başkanlığı’nın Başbakan karşısında sorumlu olmakla birlikte, bu sorumluluğu siyasi güç dengeleri içerisinde bağımsız bir konuma kavuşturmasından kaynaklanır. Bu özerklik kavramı aslında temel bir işleve işaret eder: Türk Silahlı Kuvvetleri kendisini denetletmez. Ne harcamalar açısından, ne askeri faaliyetler açısından, ne idari işlemler açısından bir denetim söz konusudur. Buna karşılık, kendisini denetleyici bir güç olarak tasarlar. kinci kavram “merkezileşme” kavramıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Türkiye’de çok az altını çizdiğimiz aşırı merkezi yapısı vardır. Bu, Batı ordularıyla karşılaştırdığımızda daha çok anlaşılabilir bir yapıdır. Bu yapıda Genelkurmay başkanı askeri olandan hukuki olana kadar, askeri olanla ilgili tam bir mıknatıs görevini yapan ve tüm yetkileri kendisinde toplayan bir gücü ifade eder.
Batı örneklerine baktığımız zaman temel olarak gördüğümüz şudur: Genelkurmay başkanlıkları birçok ülkede emir-komuta mekanizmasının tepesinde bulunmaz. Her kuvvet -deniz kuvveti, kara kuvveti, hava kuvveti- ayrı ayrı emir-komuta mekanizmasına sahiptir ve Genelkurmay başkanı kuvvetler arasında koordinatör görevi yapar. Genelkurmay başkanlarının emir-komutayı devralması ancak dış ülkelere yapılan operasyonlar söz konusu olduğunda, yine koordinasyon gereğiyle olur. Anlamı şudur söz konusu düzenlemelerin: Askerin içerisindeki çeşitli birimler, kuvvet birimleri, farklı yollardan sivil kanallara ve alanlara bağlıdır. Ve sivil denetim temel olarak ordunun içerisinde gücün tek elde toplanmasını engelleyen bir ilkeden yola çıkar. Bu, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün teokratik hukuk devletlerinde en önemli ilkelerden biri olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye’ye baktığımız zaman bunun tam tersini görürüz. Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı dışında sivil otorite karşısında hiçbir muhatap yoktur. Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri, Jandarma Komutanlığı dahil olmak üzere, hepsi emir-komuta içerisinde bütçeleri itibariyle, idari eylemler ve askeri eylemleri açısından Genelkurmay Başkanlığı’na bağlıdır. Tabii bu durum Genelkurmay Başkanlığı’nın, askeri yargıçların, Yüksek Askeri iidare Mahkemesi’nin yüksek yargıçlarının dahi sicil amiri olmasını gerektiren bir aşırı merkezileşmeyi doğurur. Merkezileşme özerk yapıyı pekiştiren, onun tuğlasını oluşturan çok önemli bir unsurdur; içe yönelik denetlenmenin bütün kapılarını kapatan yapıdır.