Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

FacebookMySpaceTwitterDiggDeliciousStumbleuponGoogle BookmarksRedditNewsvine

ASKERİ HOLDİNG OYAK

Bugün OYAK, 29’u doğrudan olmak üzere toplam 60 şirketi bünyesinde barındıran dev bir holding yapısıdır. OYAK yatırımları ve gelirleri hiçbir biçimde askeri harcamalar ve projeler için kullanılmamakta, OYAK ekonominin sınai üretim, finans ve hizmet sektörlerinde yatırım yapmaktadır. OYAK’ın yatırımları bugün itibariyle başta otomotiv, çimento, demir-çelik olmak üzere finans, enerji, madencilik, zirai ilaçlar, gıda, inşaat, nakliyat-lojistik, iç ve dış ticaret, özel güvenlik, teknoloji-bilişim, turizm gibi sektörlere yayılmıştır. OYAK’a bağlı ana şirketler şunlardır:

  • Sanayi: OYAK Renault, Erdemir, İsdemir, Adana Çimento, Mardin Çimento, Bolu Çimento, Ünye Çimento, Aslan Çimento, Birçim Çimento ve Madencilik, OYAK Beton, Aslan Beton, OYAK Kâğıt Ambalaj, İSKEN, OYAK

Enerji, HEKTAŞ, TUKAŞ, Tam Gıda (Eti).

  • Finans: OYAK Anker Bank, OYAK Yatırım Menkul Değerler, Halk Finansal Kiralama.
  • Hizmet: RENAULT-MAİS, OMSAN, OYTAŞ, OYAK Savunma ve Güvenlik Sistemleri, OYAK Teknoloji, OYAK İnşaat, OYAK Konut İnşaat, OYAK Pazarlama, Eti Pazarlama..

OYAK bu ana şirketlerin beşi haricinde (Oyak-Renault, İsken, Tam Gıda-Eti, Eti Pazarlama, Halk Finansal Kiralama) çoğunluk hissesini elinde tutmaktadır. Bu şirketlerden birçoğu Türkiye’nin en büyük ve en kârlı iktisadi kuruluşları arasında yer almaktadır. OYAK, kuruluşundan bugüne yerli ve yabancı büyük sermaye gruplarının yanı sıra kamu iktisadi teşekkülleriyle de çeşitli düzeylerde ortaklıklar kurmuştur. Şu anki ortaklıkları arasında Renault, STEAG-AG, Nuh Holding, Eti Holding, Halkbank ve SSK yer almaktadır. Geçen 49 sene zarfında ortaklık ilişkisine girdiği şirketler arasında, Axa, Goodyear, Elf gibi dünya sermaye devlerinin yanı sıra, Sabancı, Koç, Yaşar Holding, Gama, Yapı Kredi Bankası, Garanti Bankası, Kutlutaş Holding, Alarko, Cerrahoğulları gibi büyük yerli sermaye grupları ve Ziraat Bankası, TPAO, Petkim gibi kamu iktisadi teşekkülleri de yer almıştır.

2009 sonu itibariyle toplam aktifleri 12,676 milyon YTL’ye ulaşan OYAK’ın şirketlerinin toplam satışları 19,1 milyar YTL’ye, toplam aktifleri 28,3 milyar YTL’ye ulaşmış bulunmaktadır.(19) Her ne kadar Türkiye’de holding bazlı veriler sistematik olarak sunulmasa da, bazı yıllara ait veriler üzerinden OYAK’ın Türkiye’nin en büyük ilk beş holdingi arasında yer aldığını söyleyebiliriz. Örneğin kârların gelişimi açısından bakıldığında, 1990’da Koç ve Sabancı’nın ardından üçüncü sırada yer alan OYAK, 1996’da Koç, Sabancı ve Çukurova’nın ardından dördüncü sırada yer almıştır.(20) 2000 yılı toplam ciroları üzerinden bakıldığında da Koç Holding 11,7 milyar dolar ile birinci, Sabancı 5,6 milyar dolar ile ikinci, OYAK da 4,9 milyar dolar ile üçüncü büyük holding olarak gözükmektedir.(21) 7 Eylül 2005 tarihli OYAK İş Ortakları ve Çalışanları Toplantısı’nda OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy’un sunduğu verilere göre ise, 2001-2004 yılları arasında OYAK, KOÇ ve SABANCI arasında yapılan kârlılık karşılaştırmasında OYAK’ın Türkiye’nin en kârlı holdingi olduğu ilan edilmiştir.(22)

2000 yılı faaliyet raporunun ardından OYAK’ın geldiği bu noktayı, Sabah gazetesi “Savaş Taktiği Mucize Yarattı” manşetiyle sunarken, OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy da (bir sivil olarak!) bu başarıyı “Sonuçta iş hayatı da bir savaştır. Binlerce yıl kanla sınanan askeri prensipler iş hayatına uygulanırsa, hata olasılığı sıfırdır” sözle- riyle açıklıyordu.(23) Retorik bir kenara bırakılacak olursa, söz konusu “mucize”nin sırrı nedir? Burada sırasıyla önce OYAK’a has bazı özellikleri, sonra da OYAK’ın genel olarak Türkiye’deki birikim stratejileri ve sermaye yapısı içindeki konumunu, açıklayıcı unsurlar olarak ele almak gerekir.

OYAK’ın bazı yasal ayrıcalıkları hiç şüphe yok ki OYAK için bazı avantajlar yaratmıştır. Birincisi, vergi muafiyetle- ridir. OYAK’a bağlı şirketler vergilerini ödemekte, ancak OYAK’ın kendisi her türlü vergiden (gelir, kurumlar, veraset ve intikal vergileri, damga vergisi) muaf tutulmaktadır. İkincisi, üyelerin maaşlarından yapılan zorunlu kesintiler maliyetsiz sıcak para kaynağı oluşturmaktadır. Bu nakit girişi özellikle kriz ortamlarında büyük avantaj sağlamak- tadır. Ayrıca, yedek subay maaşlarından yapılan kesintilerin hiçbir hizmet karşılığı yoktur. Buna ek olarak, yapılan kesintilere verilen nema 1990’ların ortalarına kadar enflasyon altında tutulduğundan, bu da ayrıca bir avantaj sağla- mıştır. Üçüncüsü, yasası gereği OYAK mallarının “devlet malı statüsünde” olması haczedilemeyecekleri anlamına geldiğinden bu da ayrıcalıklı bir durumdur. Dördüncü olarak da, üyeleriyle olan ilişkileri askeri idari yargı yetkisine alındığından, zorunlu üyeliğin iptali talebi veya Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği’nin (TEMAD) emeklilikten sonra da nema ödenmesi talebi gibi davalarda kurum lehine verilen kararlar, üyelerin eleştirilerine karşı korunma sağlamaktadır.(24)

19- OYAK (2009: 2, 40). OYAK toplam varlığının yıllar zarfındaki gelişimi için bkz. Akça,2004: 242-243.

20- Ercan, 1997: 174.

21- “OYAK Kanla Sınanmış Askeri Prensiple İlerliyor”, Sabah, 23.11.2001.

22- OYAK, 2005.

23- A.g.e.

24- Daha ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Akça,2004 ve 2006.

İktisadi ilişkilerin siyasal güç ilişkilerinden bağımsız olmadığı düşünüldüğünde, OYAK’a has bir başka avantaj, ordunun siyasi gücünün iktisadi alana etki potansiyelinin yüksek oluşudur. Bu çerçevede, batık şirketlerinin kamu iktisadi kuruluşlarına devri, kamu kuruluşlarıyla ortaklıklar, bu sayede kamu ihaleleri kazanma ve kamu kaynak- larından faydalanma, bu etkinin görüldüğü mekanizmalardır. Meselenin bu boyutunu ampirik olarak her durumda göstermek zor olmakla birlikte, hem bazı açık örnekler mevcuttur, hem de bazı örnek olaylarda buna dair güçlü karineler bulunmaktadır.

OYAK, 1980’lerin başında krize giren ve batma noktasına gelen otomotiv sektöründeki iki şirketini (Türkiye Otomotiv Endüstrileri A.Ş. [TOE] ve Motorlu Araçlar Ticaret A.Ş. [MAT]) 1984 yılında Ziraat Bankası’na devretmiş, daha doğru bir ifadeyle kamu tarafından bu batıklar devralınmıştır. Aynı şekilde inşaat sektöründeki Oyak-Kutlutaş Holding’e bağlı kriz içindeki dört şirkete de 1985 yılında Emlak Kredi Bankası ortak olmuştur.(25) Yine inşaat sektöründe, Oyak İnşaat’a 1995 yılında %25 hisseyle ortak olan SSK, OYAK’a 2 milyon 544 bin dolar ödemiş ve SSK’nın bütün inşaat işlerinin Oyak İnşaat tarafından ve %1 tenzilatla yapılmasında anlaşılmıştır. Bu anlaşma dahilindeki ihale kazanç- larının ötesinde, OYAK’ın SSK ihalelerinden ek kazançlar sağladığı da ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, 1999’da o zamanın fiyatlarıyla 17 trilyon tutan 9 SSK inşaatının %1 ve 6,5 tenzilatlarla Oyak İnşaat’a verilmesinin ardından, Oyak İnşaat’ın bu işleri %23,24 tenzilatla taşeronlara devrettiği, böylece aradaki 2 trilyon 443 milyar liranın SSK’dan çekilip Oyak İnşaat’a aktarılmış olduğu, kamuoyunda çeşitli aktörlerce ifade edilmiştir.(26) Türkiye’nin siyasal anlamda en muhafazakâr ve ordu destekçisi işveren örgütlerinden biri olarak bilinen Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Refik Baydur bile bu süreci eleştirmiş, Bülent Ecevit’in, uyarılarına rağmen sürece müdahale etmediğini ve ihaleye başka şirketler girebilseydi maliyetin %30 oranında azalabileceğini söylemiştir.(27) Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan da, SSK inşaatlarında Oyak İnşaat’ın kayırıldığını açıkça itiraf etmiştir.(28)

Son örnek ise, Türkiye tarihinin en büyük iktisadi krizi olan 2001 krizinin ardından bankacılık sektöründe yaşanan- larla ilgilidir. 2001 krizinin ardından sermayesi yetersiz hale gelmiş bankalara kaynak aktararak bu bankaları kurtarma operasyonu gündeme geldiğinde, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu sektör içi aktif büyüklükteki payı %1’in üzerindeki bankaların bu kapsama alınmasına karar vermiştir. Cüneyt Akman’ın ifadesiyle “manipülasyon o kadar belirgindir ki, kurtarma limiti %1 değil de 1,5 olarak saptansaydı biri Türkiye’nin en büyük medya kuruluşunun, öbürü en büyük sınai askeri grubunun olan iki banka dışarıda kalıyordu”.(29) Ayrıca tasarıda kriter olarak yalnızca piyasa payının bulunmasının yetersizliği de basında vurgulanan noktalar arasındaydı.(30) Özel sermayeli ticari bankalar grubunda batık kredi oranı Mart 2001’de %3,9 iken Oyak Bank’ta 12,7 olması, ortalama aktif kârlılığında da Oyak Bank’ın %–5,3 ile 1,2 olan ortalamanın altında olması,(31) diğer kriterler açısından kötü durumda olan Oyak Bank’ın keyfi bir kriter belirlemesi sonrasında kurtarma çizgisinin üzerinde kaldığını göstermektedir. Bu badirenin atlatılma- sından sonra Oyak Bank, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan (TMSF) Sümerbank’ı alarak sektörün en büyükleri arasına girmiştir. Sümerbank’ın alım sürecinde de ilginç noktalar bulunmaktadır. OYAK Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Saka, Sümerbank’ı “satın alma bedeli olarak bütün tahminlerin aksine sadece 50 milyar TL gibi sembolik bir para ödemiş olduğumuzu bu vesile ile bildirmek isterim” demekte ve “değerini bu açık metinde rakam olarak belirtmeyi uygun görmediğim menkul ve gayrimenkulleri olan Sümerbank’ın 4,5 aylık faaliyet sonunda bırakacağı kâr diğer 25 iştirakin toplam kârına eşit, hatta üzerinde bir rakam” olacaktır diye devam etmektedir.(32) Gerçekten de bakıldığında Oyak Bank’ın 2000 yılı zararı 8,6 trilyon TL olmuş ve Sümerbank’a 27 trilyon sermaye koyacağını açıklamış, Sümerbank-Oyakbank birleşmesinden sonra ise bankanın 2001 yılı kârı 167 trilyon olarak açıklanmıştır.(33)

Bu tarz özgül faktörler OYAK’ın Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri haline dönüşmesinde çok önemli etkilerde bulunmuştur. Bunun yanı sıra OYAK’ın bugünkü büyüklüğüne ulaşmasında genel olarak Türkiye’deki birikim strate- jileri ve sermaye yapısı içindeki konumunun da önemli bir rolü vardır. OYAK, diğer büyük sermaye grupları gibi, farklı dönemlerdeki hâkim birikim stratejilerinin hem belirleyicisi hem takipçisi olmuştur. OYAK, büyük sermayenin girebi- leceği sektörlere yatırım yapmış ve devletin sermaye grubu yaratmaya dönük politikalarından (krediler, teşvikler,

25- Sönmez, 1987: 252.

26- “SSK’nın Parası Bol”, Yeni Şafak, 18.06.1999.

27- “İşverenin Yolsuzluk Tepkisi”, Yeni Şafak, 19.07.1999.

28- “Okuyan’dan Kıyak İtirafı”, Yeni Şafak, 03.08.1999.

29- Akman, 2002: 4.

30- Örneğin bkz. Ruhi Sanyer, “Bankacılıkta Kavga”, Radikal, 30.12.2001.

31- Münir, 2001.

32- Bkz. dönemin OYAK Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Korgeneral Y. Selçuk Saka’nın “Üyelerle Sohbet Ekim 2001” ve “Üyelerle Sohbet Ocak 2002” yazıları. http://www.oyak.com.tr/uyelerle_sohbet200110.html ve http://www.oyak.com.tr/uyelerle_sohbet200201.html

33- Bkz. “Sümerbank Oyak’ın”, Radikal, 10.08.2001; “Oyakbank Büyüyor”, Radikal, 04.09.2001; “Oyakbank’ta Hedef İlk 5’e Girmek”, Radikal,

muafiyetler vs.) sadece ithal ikamesi döneminde değil, liberal iktisat politikalarının uygulandığı 1980 sonrası dönemde de faydalanmıştır. 1980 sonrası dönemde de devam eden imalat sanayiindeki oligopolistik yapı sayesinde OYAK da diğer büyük sermaye grupları gibi kâr oranlarını yüksek tutmuştur. Özellikle otomotiv, çimento, demir-çelik, tarım ilaçları sektörleri OYAK’ın oligopolistik güce sahip olduğu sektörlerdir.

Kurum, net varlığının önemli gelişme gösterdiği 1960-1980 arasında, ithal ikameci strateji doğrultusunda içeride yüksek kârlar sağlayan korumacı politikalardan istifade etmiştir. İthal ikameci strateji doğrultusunda yüksek gümrükler, ithalat yasakları, vergi muafiyetleri ve çeşitli teşviklerle korunan otomotiv, çimento gibi sektörlere yatırım yapmıştır. Yine bu dönemde, korunaklı iç piyasalara yüksek fiyatlarla yapılan satışlar sayesinde yüksek kârlar elde etmiştir. OYAK’ın büyük sıçrama gösterdiği dönem ise, neoliberal özelleştirme ve finansal yatırım strate- jilerinin Türkiye ekonomisine hâkim olduğu 1980 sonrası dönemdir. OYAK, özelleştirme politikalarından büyük kazanımlar sağlamıştır: 1992’de Sabancı ortaklığı OYSA ile özelleştirilen iki çimento fabrikasını satın almış, 1996’da GAMA Holding ortaklığı ile bir çimento fabrikası daha satın almış, 2001 krizinin ardından dönemin OYAK Yönetim Kurulu Başkanı’nın ifadesiyle “sembolik bir para” karşılığı bünyesinde altı bankanın toplandığı Sümerbank’ı satın almış, son olarak da 2005’te Türkiye’nin en büyük ve en kârlı kamu kuruluşlarından Erdemir’i satın almıştır. 1989’dan itibaren ekonominin mali sermaye birikimi döngüsüne sıkıştırılmasıyla derinliği gittikçe artan 1994, 1999, 2001 ve 2008 krizlerinin yaşandığı süreçte, diğer büyük sermaye grupları gibi OYAK ve bağlı iştirakleri de finansal yatırımlara yönelmiş, özellikle aşırı borçlu devlete yüksek faizli borç vermeye ve kur-faiz arbitrajına oynamaya dayalı bu politika- lardan büyük kârlar elde etmiştir. OYAK, 1990 sonrasında tarihinin en hızlı büyüme rakamlarına ulaşmıştır. 1961-1980 döneminde OYAK’ın ortalama kârlılığı 16 birim iken, 1981-2001’de 100 birime sıçramıştır, 1990-2001 için ise bu rakam 165’tir.(34)

Tüm bu süreçte OYAK, neoliberal birikim stratejileriyle kendi tikel çıkarlarını azamileştirirken, bunu ulusal güvenlik, ulusal çıkar retoriğiyle de bezemiştir. Özelleştirme kapsamında 2005 sonunda Erdemir’in satın alınma süreci buna dair çarpıcı bir örnektir. Bu süreçte hem OYAK yönetimi hem de kamuoyu Erdemir’in ulusal güvenlik açısından stratejik öneminden dem vurmuş, özelleştirilse bile Erdemir’in ulusal sermayenin elinde kalması gerektiği ileri sürülmüş, kısacası Erdemir’in OYAK tarafından alınması, gerek TOBB’dan Maden-İş’e çeşitli kurumlar tarafından, gerekse medyada coşkuyla karşılanmıştır.(35) Ulusalcı retorik neoliberal sermaye birikim stratejisinin hizmetine sokulmuş ve böylece 2003 kârı OYAK’ın o dönemdeki 40 şirketinin toplam kârına eşit olan(36) Türkiye’nin en kârlı üçüncü şirketi, kamudan OYAK’a geçmiştir.(37) Eylül 2005’te Antalya’da gerçekleşen OYAK İş Ortakları Toplantısı’nda kırmızı beyaz tişört giyerek ulusal açıdan stratejik önemi haiz şirketlerin yabancılara satılmaması teziyle milliyetçi mobilizasyon yaratan OYAK, demir-çelikte kısa bir süre sonra Arcelor ile ortaklık görüşmelerine soyunmuş, bankacı- lıkta ise Türkiye finans sektörünün “topyekûn gayri millileşmesini” pek de dert etmemiş ve Sümerbank’ı çok ucuza alıp Oyakbank’ı büyüttükten sonra bu bankayı 2,7 milyar dolara (o güne kadarki en yüksek meblağlı banka satışıdır) Hollandalı ING grubuna satmıştır.(38)

OYAK’ın Varlığının Yarattığı Sorunlu Sonuçlar

OYAK gibi bir yapının varlığı normal ve olağan mıdır? OYAK diğer emeklilik fonları gibi bir fon mudur? TSK’ya bağlı bir emeklilik fonu farklı değerlendirilmek durumunda değil midir? OYAK’ın dünyadaki diğer emeklilik fonlarından farklı olarak ülkenin en büyük holdingi olması normal bir durum mudur? Bu son alt bölümde, OYAK gibi bir yapı üzerinden ordunun iktisadi aktör konumuna gelmesinin yarattığı sorunlu sonuçlara odaklanacağız.

İfade edilmesi gereken ilk nokta, orduların iktisadi aktör olarak var olmalarının, modern ekonomilerin en temel özelliklerinden biri olan, silahı tutan güç ile iktisadi faaliyette bulunan güç arasında tarihsel olarak kurulmuş ayrıma aykırı bir durum teşkil etmesidir. Sonuçta orduların şu ya da bu kurumsal yapılanma üzerinden doğrudan bir iktisadi aktör olarak kendi asli işlevlerinin dışındaki alanlarda var olmaları, çağdaş demokrasinin asgari gerekliliklerine aykırıdır.

34- OYAK’ın iktisadi gelişimini siyasal iktisat politikaları açısından dönemselleştirerek yapılan analizin ayrıntıları için bkz. Akça,2004 ve 2006, Demir, 2005.

35- Örnek olarak bkz. OYAK (2005); Radikal, Sabah, Milliyet, 05.10.2005; Radikal, Hürriyet, 06.10.2005.

36- Sabah, 5-6.10.2005

37- Bu durumu en güzel şu iki alıntı özetlemektedir. Ereğli Belediye Başkanı: “Erdemir’in daha yüksek fiyatla satılmasını bekliyorduk. Kelepir fiyata satıldı. Tek tesellimiz ihaleyi Oyak’ın kazanması” (Radikal, Sabah, Milliyet, 05.10.2005); OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy: “Emeklilerimizin parasıyla Türkiye’yi kur- tarmaya soyunmayız. Üyelerimizin ve Türkiye’nin çıkarı örtüşüyor.” OYAK Genel Müdürü “elbette zarar eden bir kuruluşu [almayacaklarını], ihalelere kârlı gördükleri için [katılacaklarını], ulusal kaygıların ancak limitlerini zorlamalarına [neden olacağını]” da eklemiştir. Hürriyet, 08.09.2005.

38- Radikal, 20.06.2007.

İkinci sonuç, OYAK’ın, Türkiye’de askerlerin özellikle “12 Eylül sonrasından günümüze kadar, giderek daha fazla kendi içine kapalı ve kendi kendini üreten bir toplumsal zümre”(39) haline gelmelerinde önemli bir rolü olmasıdır. Bir başka deyişle, OYAK etkisiyle (emeklilik yardımı, ucuz konut ve borç kredileri) askeri personelin, özellikle de subay- ların, gündelik yaşam pratikleri orta ve üst orta sınıf hayatlara tekabül etmektedir.(40) OYAK yetkilileri bu hayatı, üyelere “bir ev, bir araba” formülüyle özetlemektedirler.(41) Bir toplumsal zümre olarak varoluşu besleyen başka iktisadi mekanizmalar da devrededir: Orduevleri, sosyal tesis, lojman gibi, askerlere diğer kamu personeline kıyasla daha geniş imkânlar tanıyan “ayni ayrıcalıklar”dır bunlar.(42) Bu açıdan OYAK, 1960 ve 1970’lerde bozulmuş olan askeri iç hiyerarşi, disiplin ve bütünlüğü yeniden tesis etmeye yönelik sosyoekonomik bir araç işlevi de görmüştür.(43) Neoliberal iktisadi ve sosyal politikaların 1980 sonrasında derinleştirdiği yoksulluk ve yoksunluk bağlamında TSK’nın ayrıcalıklı toplumsal zümre halinin pekişmesi, pretoryen ordu modelini güçlendirmekte ve Türkiye’de demokrasinin normalleşmesini engelleyici bir unsur olarak durmaktadır.

Üçüncü sonuç, OYAK’ın paradoksal etkileriyle ilgilidir. OYAK’ın üyelerine yukarıda dile getirdiğimiz mali imkânları sunması, ilk bakışta ordu içinde belirli bir entegrasyonu sağlar gibi görünse de, ayrıcalıklı zümre avantajlarından tüm ordu mensuplarınca eşit şekilde faydalanılamadığı dikkate alındığında, tam tersi bir etkiyle ordu içinde yeni bölünmelere de yol açmıştır. OYAK’ın temsil ettiği büyük ekonomik pasta, bu pastadan pay alma noktasındaki çatış- maları da tetiklemektedir. Örneğin, alt ve orta rütbeli subayların OYAK yönetimini kontrol altında tutan üst rütbeli subaylara yönelttikleri, kurumun üye istekleri dışında faaliyet gösterdiği, sosyal hak ve hizmetlerin yetersiz olduğu, sosyal hizmetten ziyade holding yatırımlarına ağırlık verildiği, emeklilikten sonra kurum nemalarından faydalanı- lamadığı şeklindeki eleştiriler, yıllar zarfında hep gündemde kalmıştır.(44) Bir başka örnek ise, “ordunun proleterleri” olarak adlandırılan astsubayların OYAK’a yönelik eleştirileridir. TEMAD üzerinden eleştirilerini son yıllarda açıkça kamusal alana taşıyan emekli astsubaylar, OYAK üyelerinin dörtte üçünü kendilerinin oluşturmasına ve yasal kesin- tilerin %55 ila 60’ının astsubaylardan yapılmasına rağmen, astsubayların kurumun imkânlarından faydalanama- dıklarını belirtmekte, OYAK ve iştiraklerinin yönetim kurullarında yer almayı talep etmektedirler. Bunun yanı sıra, emeklilikle beraber kurumla ilişkinin kopması sonucu, eski üyelerin ileri tarihli OYAK kazançlarında sahip oldukları haklardan faydalanamamalarını da eleştirmekteler.(45) TEMAD’ın sivil idari yargıda açtığı davalar askeri idari yargıya havale edilmiş ve bir sonuç alınamaması üzerine TEMAD 10 Eylül 2007’de AİHM’e şikâyette bulunmuş ve mahkeme bir süre önce dava başvurusunu kabul etmiştir.(46)

Dördüncü olarak, OYAK’ın varlığı üzerinden TSK sosyoekonomik iktidar ilişkilerinin içine daha fazla çekilmekte ve bu ilişkilerde açıkça ve doğrudan bir taraf olarak yer almaktadır. Hiç şüphe yok ki devlet aygıtının bir parçası olarak var oldukları sürece ordular her zaman iktidar ilişkilerinin bir tarafıdırlar. Ancak, modern siyasal alanın ve devlet yapısının görece demokratik düzenlenme biçimlerinde aslolan, orduların en azından formel-biçimsel olarak sosyopo- litik ve sosyoekonomik iktidar ilişkilerinde açıkça yer almamalarıdır. Aksi durumun, hem sosyopolitik alanın demok- ratik yönüne hem de orduların kendi içsel yapılarına zarar vereceği açıktır. Nasıl ki ordunun politik aktör olarak siyasal süreçlerde yer alması politik tarafsızlık iddiasına halel getiriyorsa, doğrudan iktisadi bir aktör olarak da sosyoekonomik iktidar ilişkileri içinde yer alması sosyoekonomik aktörler nezdindeki tarafsızlık iddiasına halel getir- mektedir. OYAK’ın varlığı üzerinden ordu, Türkiye’deki sermaye grupları arasındaki çeşitli bölünme eksenlerinin de doğrudan parçası olarak görülmektedir. Bu bölünmeler, şirketler, sektörler, küçük-orta ve büyük sermaye, “İslami”- “laik” sermaye gibi çeşitli eksenlerde olabildiği gibi, OYAK kendisini başka holdinglerle kıyasladığında da tezahür edebilmektedir.(47) Kısacası, ister siyasi ister iktisadi alanda olsun TSK’nın pretoryen pratikleri, kendi meşruiyet söyleminde sıklıkla yinelediği “partiler üstü, sınıflar üstü, siyaset üstü” olma iddiasının altını doğrudan oymaktadır. TSK’yı dar sosyopolitik ve sosyoekonomik iktidar ilişkilerinin içine çeken bu pratikler, kendi iç işleyiş ve yapılanma- larını da olumsuz etkilemektedir.

39- İnsel, 2004: 45.

40- Örneğin 2004 yılında OYAK’ın ve Emekli Sandığı’nın verdiği emeklilik ikramiyeleri karşılaştırıldığında OYAK’ın verdiği ikramiyelerin orgeneral için yaklaşık 4 kat, kıdemli albay için yaklaşık 3, kıdemli başçavuş için ise 1,5 kat fazla olduğu görülmektedir. Bkz. OYAK,2004: 76.

41- 2008 yılı Faaliyet Raporu’nun ilk sayfasında da OYAK logosunun altında “bir ev, bir araba” yazmakta, Genel Müdür Coşkun Ulusoy’da her üyesi için “1 ev

+ 1 araba” imkânını “kalıcı olarak sunabilmekle” övünmektedir. OYAK (2008) ve “OYAK Emeklinin Evini Geri Getirdi, Yanına Bir de Araba Ekledi”, Radikal, 16.06.2009.

42- İnsel, 2004: 50-51; Akay, 2009a: 124.

43- Akyaz, 2002: 382-388.

44- Örnekler için bkz. Akça, 2004: 264-265; 2006: 362-364.

45- Ayrıntılar, birebir alıntılar ve TEMAD yetkilileriyle yapılan görüşmelerden aktarımlar için bkz. Akça,2006: 364-367.

46- “Astsubaylar ile OYAK AİHM’de Davalık Oldu”, Radikal, 22.03.2010. Daha önceki gelişmeler için ayrıca bkz. Radikal, 08.10.2004; Milliyet, 13.10.2005.

47- Bu tarz somut örnekler için bkz. Akça,2004: 251-253, 265-267; 2006: 370-374.

Son olarak, OYAK’ın yarattığı sonuçların AB ile uyum süreciyle ilişkisinden bahsetmek önemlidir, zira Türkiye’deki pretoryen yapının liberal demokratik asker-sivil ilişkileri doğrultusunda reforme edilmesi adımlarında AB uyum reformları önemli bir kaldıraç işlevi görmüştür. Bu gerçeğe rağmen, AB ilerleme raporlarının hiçbirinde OYAK gündeme gelmemiştir. 2005 yılında AB’nin beş ana kurumundan biri olan Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi (işadamları, işçiler, çiftçiler, kooperatifler üzerinden sosyal grupların temsil edildiği 222 üyeli bir komite), AB Konseyi Aralık 2004 toplantısına yönelik olarak hazırladığı bir raporun ilk taslağında askeri harcamaların denetiminin yanı sıra OYAK’ı da üyelik sürecinde reforma ihtiyaç gösteren alanlardan biri olarak tanımlamıştır; ancak daha sonra hem OYAK’ın hem de dönemin İSO başkanı Hüsamettin Kavi’nin, Avrupa Birliği Ekonomik ve Sosyal Komitesi, Karma İstişare Konseyi (KİK) Eşbaşkanı sıfatıyla yaptığı girişimler sonrasında OYAK kısmı rapordan çıkarılmıştır.(48) Ayrıca OYAK, 2003 yılından beri, AB ek emeklilik fonları dernekleri federasyonu European Federation for Retirement Provision’ın da üyesidir. Herhangi bir AB ülkesi ordusunun OYAK gibi bir yapıya sahip olması tahayyül bile edile- mezken, bu konunun, orduların demokratik denetim ve düzenlemelere tabi tutulması gereğinin bir parçası olarak görülmemesi ya tutarsızlıkla ya da güç ve çıkar ilişkileriyle açıklanabilir. OYAK’ın başta Renault ile onyıllardır süren ortaklığı, AXA grubuyla uzun yıllar sürmüş ortaklığı, Almanya savaş sanayiinin ihracatında %15’lik payla Türkiye’nin birinci sırada yer alıyor oluşu(49) bu çıkar ilişkilerinin en göze çarpanlarıdır.

48-  “OYAK da AB Kriteri Sayıldı”, Referans, 19.06.2004; Serpil Yılmaz, “Avrupa OYAK’ta İkna Oldu”, Milliyet, 09.08.2004.

49- Türk Savunma Sanayii Raporu, 2008: 52

Kaynak: Türkiye’de askeri-iktisadi yapı: durum, sorunlar, çözümler ISBN: 978-605-5832-41-4 TESEV YAYINLARI Yazar İsmet Akça