Darbeleri araştırma komisyonu raporunda OYAK rahatsızlığı (2)
Dünkü yazımızda darbeleri araştırma komisyonu raporunda OYAK rahatsızlığı(1) başlıklı yazımızda; 28.11.2012 tarihli
“Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar İle Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları İle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nda” OYAK hakkında ilginç bilgilere yer vermiştik. Bugünkü yazımızda konuya kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Bu çerçevede, 2017 yılı Faaliyet Raporu’na göre OYAK’ın; konsolide hasılatını bir önceki yıla kıyasla % 44,3 artışla 37,0 milyar TL’ye, faaliyet karını ise % 88,3 artışla 8,8 milyar TL’ye, net karı ise 7,12 milyar TL’ye yükselttiğini görüyoruz.
Ayrıca, OYAK bünyesinde farklı alanlarda faaliyet gösteren 77 firmadan 40’ı yurtdışında faaliyet göstermektedir. Elbette hangi firmanın nerede yatırım yapacağını sorgulayacak değiliz. Ancak, 205 sayılı Kanun’la verilen kamu tüzel kişiliği ayrıcalığı olan ve ciddi bir kamu gücü kullanan bir kurumun ülkenin doğrudan yatırım için kıvrandığı bir dönemde yurtdışı yatırımları üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.
Askeri seçkinler ve iş dünyasının seçkinleri arasında kusursuz işbirliği oluştu
28.11.2012 tarihli “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar İle Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları İle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu’nda” OYAK hakkında ilginç bilgilere yer verilmiştir. Bu raporda yer alan önemli hususlara yazımızda yer vererek bazı değerlendirmelerde bulunmaya devam edeceğiz.
Raporda aynen şu ifadelere yer verildiğini görüyoruz; askeri seçkinler ve iş dünyasının seçkinleri arasında kusursuz bir görüş birliğinin varlığı, Türk sanayisi ve ticaretinin “imparator”u Vehbi Koç’un ve Türk özel bankacılığının baronu Kazım Taşkent’in, ilk yönetim kurulunda yerlerini almış olmalarıyla ve ayrıca ilk önemli OYAK girişimlerinde -Koç, OYAK Goodyear’da; Taşkent, OYAK Renault’da- birer kurucu hissedar olmalarıyla kanıtlanmıştır. Türkiye’de ordunun savunma sanayiinde girişimci olarak yer almaya başlaması, 1970’lerin ikinci yarısında kuvvetlere (Kara, Deniz ve Hava) bağlı vakıfların kurulmasıyla başlamış olmakla beraber, bünyesinde yerli ve yabancı sermaye ortaklıkları olan 15 şirketi barındıran büyük bir holding yapısına kavuşması, çok kısa bir yasa olan 3388 sayılı yasa ile tüm vakıfları bünyesinde birleştiren “Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı”nın kurulmasının ardından gerçekleşmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın şirketleri hangileridir?
Raporda; vakıfların birleşmesi ile beraber TSKGV’ye şu şirketler o dönemdeki hisse oranlarıyla geçmiştir: n ASELSAN yüzde 83,16; * TUSAŞ yüzde 45; * TAI yüzde 1,9 (yüzde 49 hissesi Tusaş’ındır, diğer ortak yüzde 42 ile Lockheed Martin Turkey ve yüzde 7 ile General Electric International’dır.) * HAVELSAN yüzde 98,7 * TEI yüzde 3,02; * ASPİLSAN yüzde 95,1; * İŞBİR Elektrik yüzde 90,47; * ROKETSAN yüzde 15; * MERCEDES-BENZ TÜRK yüzde 5; * DİTAŞ yüzde 20; * NETAŞ yüzde 5.
Medeni Kanun’a bağlı bu yeni kurum şunlardan muaftır: Kurumlar Vergisi (kendi ekonomik girişimlerinin dışında), bağışlar ve aldığı yardımlarla ilgili veraset ve intikal vergisi, tüm resmi işlemlerden alınan damga vergisi.
OYAK ve TSKGV yaklaşık 40.000 insanın işvereni durumundadır
Raporda; OYAK ve TSKGV, bir başlarına, hesaba katılması gereken birer ekonomik güç haline geldiler. İkisi bir arada düşünüldüğünde ekonomide daha da güçlü bir varlık oluşturuyorlar. Daha şimdiden 55 ortak girişimde yatırımları bulunuyor (sırasıyla 25 ve 30), yaklaşık 40.000 insanın işvereni durumundalar (OYAK daha 1990’da 23.000, TSKGV ise 1998’de 10.000). Ama bütün bu ekonomik göstergelerden daha önemlisi, OYAK ve TSKGV, Türkiye ekonomisinin yapısını ve doğasını değiştirmiş bulunuyor. Önce OYAK’la birlikte pazara askeri sermayenin girişi, sonra, TSKGV ile birlikte ekonomide, savunma ve savaş sanayinin gelişimiyle ekonominin militaristleştirilmesi. Belki daha da önemlisi, bu olgu, özel sektörle kamu sektörü ve ekonomiyle siyaset arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdı ve ayrıca yansız bir bürokrasinin tüm kalıntılarını tehlikeye attı; ordu sermayesi ve yerli-yabancı özel sermayenin organik birlikteliğini yarattı.
TSK, OYAK aracılığıyla kapitalist ilişkiler ve çıkarlar geliştirdi
Raporda; TSK’nın OYAK aracılığıyla kapitalist ilişkiler ve çıkarlar geliştirmesi, ‘siyasal’ nitelikli bir özerkliğin ve müdahale potansiyelinin nedeni değil sonucudur. Kurum ve diğer toplumsal aktörler arası ilişkiler üzerinden bakıldığında, siyasal özerkliği sınırlayıcı etki çok daha barizdir. Her ne kadar tek tek OYAK mensupları steril bir orta sınıf yaşamına çekilerek toplumsal ve siyasal yaşamdan belli oranda soyutlansalar da bir (bütün) kurum olarak ordu, OYAK ve TSKGV’nin faaliyetleri sonucunda sermaye birikim sürecinin ve sınıflar arası ve sınıf içi güç ilişkilerinin daha çok içine çekilmekte ve özellikle orta vadeli yeniden yapılanma sürecinin de doğrudan bir tarafı olarak yer almaktadır.
Özellikle sınıf içi ilişkiler açısından bakıldığında büyük sermaye kesimi ile aynı organik çıkarları paylaşan ordu, büyük sermaye ve küçük ve orta boy işletmeler arasındaki çelişkilerden azade olamayacaktır. Anadolu’daki esnafa, küçük ve orta boy sanayi işletmelerine kepenk kapattıran krizleri, büyük sermaye kesimleri gibi askeri sermaye de kapitalist sermaye birikiminin çalışma sistematiği uyarınca bir fırsat olarak algılayacaktır. Ya da örneğin Anadolu menşeli İslamcı sermayenin 1990’lar boyunca gelişmesi, Türkiye büyük sermayesinin yaşam alanlarına el uzatması ve dünya ile alternatif bir bütünleşme modelinin taşıyıcısı olması, TÜSİAD gibi yapılarda örgütlenen büyük sermaye için olduğu kadar aynı organik çıkarlara sahip askeri sermaye açısından da bir tehdit olgusudur. Ancak bu tehdit salt ideolojik-kültürel bir algılamanın ötesinde bir olgudur, tıpkı İslamcı sermayenin askeri sermayenin hâkim olduğu savunma sanayisine gireceğini beyan etmesinin orduda yarattığı tedirginlik gibi.
OYAK, kamu çalışanları arasında eşitsizlik yaratan bir kurumdur
TBMM Dilekçe Komisyonu’na Şubat 2012’de bilgi veren Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) Genel Müdürü Coşkun Ulusoy; 2010 yılı itibariyle OYAK’a 30 yıl aidat ödeyen bir subaya 260 bin lira, 30 yıl aidat ödeyen astsubaya 205 bin lira,45 yıl aidat ödeyen bir orgenerale emekli olurken 600 bin lira emekli ikramiyesi ödendiğini ifade etmiştir. Sivil bürokraside durum farklıdır ve hemen hemen aynı hizmet süresiyle emekli olan bir büyükelçinin emekli ikramiyesi ise yalnızca 75 bin liradır. Hakim, savcı, vali, kaymakam ve benzer statülerdeki kamu görevlilerinin ikramiyeleri büyükelçinin üstünde değildir. Dışişleri, Maliye, Millî Eğitim gibi kamu kurumlarında çalışanların, aynı şartlarda fabrikaları, holdingleri neden olmasın?
Raporun sonucunda OYAK hakkında neler yer alıyor?
Raporun öneriler bölümünde şu ifadelere yer verilmiştir; Darbe dönemi sonrası kurulmuş olan ve kamu çalışanları arasında eşitsizlik yaratan OYAK, sahip olduğu çok sayıda imtiyazla bugünlere gelmiştir. Bu kurumun haksız rekabet oluşturan tüm ayrıcalıkları ve tüm vergi muafiyetleri kaldırılmalıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun hale getirilerek, orduyla ve devletle olan hukuki bağları, imtiyazlarıyla birlikte kesilmelidir.
Bu yazımızın önemli bir konu üzerinde farkındalık oluşturmasını ümit ediyoruz. Gelen olumlu tepkiler böyle bir algı oluşturduğunu gösteriyor. Bu güzide kurumumuzun ülkemiz açısından stratejik alanlarda faaliyet göstermesi özellikle de dışa bağımlı olduğumuz alanlarda faaliyetlerini arttırması bizi ziyadesiyle mutlu edecektir. İnşallah ümitlerimiz boşa çıkmaz.
Kaynak: https://www.yenisafak.com/yazarlar/ahmet-unlu/darbeleri-arastirma-komisyonu-raporunda-oyak-rahatsizligi-2-2047129 Ahmet Ünlü 03.09.2018